18 Aralık 2009 Cuma

Antik kentlerin en önemli kültür yapıları kuşkusuz tiyatrolarıdır. Hemen her antik kentin büyük ya da küçük bir tiyatroya sahip olması, antik çağlardaki kültür düzeyinin yüksekliğini göz önüne serer. Antik tiyatrolar bir seferde en az bin, en fazla kırk bin seyirci alabiliyordu. Bu kadar fazla izleyiciye ulaşmak bugün bile nadir rastlanılan kültürel faaliyetler olarak kabul edilirken, antikçağda olağandı. Bugün Türkiye’de 150’ye yakın antik tiyatro vardır. Bir kısmı da toprak altında çıkarılmayı bekliyor.

Küçük şehir devletlerinin varlığıyla gelişen tiyatrolar, insanların kültürel gelişiminin sağlandığı mekanlardı. Bir şehrin en önemli yapıları arasında belirgin şekilde yer alırlardı.

Güçlenen Roma imparatorluğu şehir devletlerinin sonunu getirdiği gibi toplumun yaşam anlayışının da değişmesine neden oldu. Tiyatrolar, imparatorluk yönetiminin izlediği "toplumu uyutma politikası" nedeniyle kralın elinde bulunan bir kontrol mekanizması oldu.
Büyük bir imparatorluk ancak tek tip düşünen, kontrol edilen bir halk ile mümkün olabilirdi. İmparatorluğun geniş coğrafyasındaki şehirlerde farklı düşüncelerin yer alacağı ve kimin kontrolünde olduğu belli olmayan tiyatrolar ile kontrol edilemezdi.


Bu ancak tek tip düşündüren, kutsal bir kitap ile mümkün olabilirdi. Konstantin M.S 325 yılında İznik Konsili ile İmparatorluk Hristiyanlığa geçiş yaptı. Amaç, Kiliseler yardımıyla merkezi bir kontrol mekanizması oluşturmaktı.

Zaman artık tek tanrılı inanç zamanıydı.


İnsanları kontrol etmek, kültürel gelişimini sağlamak için;
tiyatro yapan insanlar ibadet eden insanlar



Helenistik Dönem'den Erken Hıristiyanlık Dönem'e kadar antik kentlerin en önemli yapıları olan tiyatrolar, yaklaşık 1500 yıldır eski görkemini yitirdi.
Bunun nedeni, yeni bir dinin ortaya çıkmasıydı. Tek tanrılı yeni dinin ilk inananları, Roma Dönemi'nde yöneticiler tarafından şiddetin kaynağı haline getirilen bu yapılardaki vahşi gösterilere acımasızca malzeme oluyordu. Sonuçta, yüzyıllarca çekilen zulüm ve acıların simgesi haline gelen anıtsal yapılara nefret duyan halk onları terk etti, lanetledi ve bazen de tahrip etti. İlk zamanlarda insanların izlemek için akın ettiği, sanatın ve özgür düşüncenin icra edildiği bu mekanlar cazibesini yitirdi. MS 5. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı, MS 7. yüzyılda ise tamamen terk edildi.


Değişmeyen öğretiler ve değişmeyen hoca yukarda durur. Kostümü kutsaldır. Kul kişi yalnızca dinler, iman eder, hocanın işine ve arkasındaki dini lidere, Allah’ın işine karışılmaz. Toplumsal değişim Allah’ın işi ve ayetlerle sabitlenmiştir.



Amaç insanlığın eğitimi ise Tiyatro da bunun için bir araçtır. Seyirci daha kutsal, yukardadır. Ezik değildir. Kendine sunulana göre sevinir üzülür. İnsan istediğine, sevdiğine değer verir, alkışlar.
Alkışlanmak için sahne değişkendir, kılıktan kılığa girer, biri gider biri gelir. Merkezi bir yere bağlı değildir. Alkışladıkça toplum değişir.



Kuralı koyan toplumu istediğine alkışlatır...Alkışlanan şeyler toplumun değerleri olur


Bir yanda bunlar yaşanır, hristiyanlık yayılırken Kureyş kabilesinin ve bölge halkının kutsal kenti Mekke, Hristiyanlar ve Yahudiler tarafından kuşatma altındaydı. Belki yüz yıl daha dayanıp putperest kalabilirlerdi. Mekkenin yönetimi bu zaman zarfında kureyş kabilesinin elinde olacaktı. Yada beğeniyle baktıkları tek tanrılı bir dine geçiş yapacaklardı. O güne kadar bir dini merkez olan Mekke ikinci plana itilerek, bu iki dinden birine geçmekle merkez olma özelliğini kaybedecekti.

Bu yöntemler çare olamazdı. Zaman kısıtlıydı. Bir peygamber arayışına girişildi. Mısır kralı, Şam valisi ve yahudiler bile bir peygamber geleceğinden haberdardı.

Peki, Yeni bir peygamber geleceğini nereden biliyorlardı?

Mekke arapları gibi civar coğrafyalarda da peygamber arayışı vardı. Peygamberlik formülleri tutmadığı için adları sahte peygambere çıkmıştı.

Mısır kralının dediği gibi “ bir peygamber geleceğini biliyordum ama Şam şehrinden çıkacağını sanıyordum “ ifadesinden anlaşılacağı gibi çekişme, kırılmanın yaşandığı yer Şam şehriydi, peygamberin Şam'dan çıkma olasılığı daha yüksekti.

Konstantin, küllenmiş Hristiyanlığı alevlendirmesiyle İslamın tetiklenmesi sağlanmıştı artık.

Müslümanların eski ilahları Allah’ın yardımlarıyla bölgenin hakimi Kureyş kabilesinden bir peygamber gelerek tek tanrılı İslam dinini yayacaktı. Yeni dinin savunucusu bir kuvvetin temsilcisi olurken eski dinin savunuculuğu ve gücü başka bir kabileye veya düşünceye bırakılmamalıydı. Yeni dine geçene kadar güç kontrol edilmeliydi. Kabileden kimse mümkünse ölmemeliydi.


Mekke'de durum, bu yeni dinin alt yapısı ve öğretileri için hazır değildi. Her şey akışına bırakıldı. Öyle ki o zamanda indiği farzedilen ayetler bile yenileriyle değiştirildi. Bir ayet ile diğer ayet arasında uçurum farklar meydana geldi. Kuran’ı bir anda indirmek yerine peygamberin içine sindire sindire ayetler indirildi. Yaşanılan çağın en önde bilimsel verileri yerine üstü kapalı ifadeler kullanıldı.
Bu dar ifadelerin açılımları, sonraki dönem din adamlarının yorumlarına bırakıldı.
İslam zamanla parçalara bölünmek durumunda kaldı.


Artık dinlerin güç kaybettiği, insanların aydınlanmaya başladığı bir çağdayız. Her geçen gün dinler can çekişiyor.

- Bir devrimi daha önce yapan toplumların yol alması misali,
- Neden Fransız ihtilalinin bir benzerini biz yapamadık onlardan daha önce?
- Osmanlı İmparatorluğu daha önce gelişmeleri görüp dönüşümü çok hızlı yapsaydı ne olurdu?
- Sovyet Rusya dağılmaya direnseydi, şimdiden daha iyi bir yerde mi olurdu?
- Müslüman'ın Allah'ı neden Mekke'yi bu kadar geç ziyaret etti?
- Eğer son din İslam'sa, Müslümanlar arasındaki bu fark niye? Müslüman kişinin dostu Taliban mı, yoksa ateist biri mi? Hangisine daha yakın?
- Yüz yıl önce sıkı sıkıya sahip çıktığımız değerlerimiz yaşıyor mu şimdi?
- Tarih boyunca olduğu gibi bundan sonra da dinler çıkacaksa dünyayı biçimlendiren, biz neresinde olacağız bu inancın?

Sorun değişimse bugünden yapmalı.


Bence;
Son din İslamdır.

17 Aralık 2009 Perşembe

Medine'ye tiyatro yapılacak mıydı?

Bir yerden duydum,
Eğer Hz. Muhammed’in ömrü yetseymiş öncelikle Medine’ye aşağıda resimde görüldüğü gibi bir tiyatro yapmayı düşünüyormuş. Söylentiye göre M.S. 2.Yüzyılda yapılan Aspendos’tan daha büyük bir tiyatro olacakmış. Düşüncenin özgürce sahneleneceği bu tiyatroyla insanoğlunun kültürel gelişimini sağlanacakmış. Sanata ve sanatcıya değer verilecekmiş.
İnsan haklarından hayvan haklarına kadar... Kardeşlik, yurt sevgisi vb. konular işlenecekmiş.

Hz. Muhammed zamanında toplumda var olan üfürükle, tükürükle tedavi yöntemlerini bertaraf etmek için bile çalışma içindeymiş. Bunun için yüzlerce dönüm üzerine kurulu bir hastane yapmayı planlamış. Hz. Muhammed’den 1000 yıl önce yapılan Bergama’daki Asklepion’dan daha geniş imkanlara sahip olacakmış.

Konu hakkında bilgisi olan var mı?




.

9 Aralık 2009 Çarşamba

EVRİM TEORİSİ Mİ YARATILIŞ TEORİSİ Mİ?




Evrim Teorisi, Türkiye’de insanların en fazla görüş bildirdiği bilimsel teori. Hayatında ortaokul biyoloji kitabı dahi okumamış insanlar bile bu konu hakkında bir görüşe sahip. Genel kanı Evrim Teorisi’nin “çürütülmüş” ve geçerliliğini yitirmiş bir teori olduğu yönünde. Gerçek ise bu görüşün tam aksine Evrim Teorisi’nin ilk ortaya atıldığı günden beri gitgide daha da güçlendiği ve hayatımızın birçok yerinde karşımıza çıktığıdır.

Bilimsel teoriler inanç veya inançsızlıkla bağdaştırılamaz çünkü bilim doğmalara bağlı değildir. Bu yüzden bir bilimsel teori ortaya atılırken onun herhangi bir dine karşı savlarının olup olmadığına bakılmaz.


Kuran, şeriat ve dinsel inançların büyük bölümünün etik dışı uygulamalar, hurafe ve mitolojik inançlardan oluştuğu açıktır: Üç , çıplak huriler, bilezikli gılmanlar, zebaniler, balkonlu köşkler, divanlar, yeşil yastıklar, altın tepsiler, ipekler, süt ırmakları, bal ırmakları, şarap ırmakları…

“Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.” diyen Hicr Suresi: 26 ya mı inanalım? Bir kere öncelikle Tanrı “andolsun” diyerek yemin etmez, ant içmez. İkincisi “biz” diyerek çoğul konuşmaz, üçüncüsü “kuru çamur” başkadır “balçık” başkadır. Balçık “sulu çamurdur”, balçığa şekil verilemez ! Zaten bu mitolojik ifade bütün putperest dinlerde aynen var: Tanrılar kilden bir insan heykeli yapıp ona hayat verirler !

Evrim kuramına karşı çıkıp “ateistler büyük panikte” diye tepişenler öncelikle İslam cennetindeki “ceylan gözlü huriler, kolları bilezikli gılmanlar, şarap ırmakları, bal ırmakları, köşkler, tahtlar, yeşil yastıkları vs” bunları açıklamak durumundadırlar.

bilim dilinde bir hipotezin teoriye dönüşmesi için sağlam kanıtlara, temellendirmelere ihtiyacı vardır. sözde yaratılış teorisinin ise bilimsel hiçbir dayanağı yoktur. evrim teorisi ise fosiller, genetik, embriyoloji gibi birçok bilim dalının verileriyle desteklenmektedir.

bilim dilinde bir hipotezin teoriye dönüşmesi için sağlam kanıtlara, temellendirmelere ihtiyacı vardır. sözde yaratılış teorisinin ise bilimsel hiçbir dayanağı yoktur. evrim teorisi ise fosiller, genetik, embriyoloji gibi birçok bilim dalının verileriyle desteklenmektedir.

Bir hipotezin teoriye dönüşmesi için sağlam kanıtlara, temellendirmelere ihtiyacı vardır. Sözde yaratılış teorisinin ise bilimsel hiçbir dayanağı yoktur. Evrim teorisi ise fosiller, genetik, embriyoloji gibi birçok bilim dalının verileriyle desteklenmektedir.

Bu yüzdendir ki bu yaratılış varsayımından din kitaplarında bahsedilebilir, ancak evrim teorisi biyoloji dersi kitaplarının önemli bir bölümü olarak yer almaktadır.

5 Aralık 2009 Cumartesi

ŞEYTAN AYETLERİ

"Müşrikler, .Muhammed peygamberden, müslüman olmaları için kendilerine zaman vermesini ve bu sırada da putlarına tapmalarına ses çıkarmamasını istemişler. Peygamberin Müşriklere ait putlara hakaret etmekten vazgeçmesini, böylece İslâm'a ısınabileceklerini söylemişler, zaman olmuş, peygambere, kendi putlarına tapması halinde kendilerinin de Allah'a ibadet edeceklerini teklif etmişler"

İşte bu teklif karşısında Muhammed’in gönlü biraz onlara kayar gibi olup. Bu yolla belki onları İslam’a ısındırırım düşüncesiyle onların putlarını över ve hem Müslüman’lar hem de putperestler Muhammed’in putları öven sözlerinden sonra beraberce secde ederler.

"Necm Suresi indi. Resulullah onu okudu ve "Şimdi siz, ilah olarak Lat'i, Uza'yı ve di­ğer üçüncüleri olan Menafi mı görüyorsunuz? Necm 19 âyetlerine varınca Şeytan şu iki sözü araya sokuşturdu. "Bunlar yüce kuğulardır'? Bunların yani bu putların şefaatleri umulur." Resulullah farkına varmadan bu sözleri söyledi, sonra devam ederek sureyi bitirdi. Sure bitince secdeye vardı. Onunla birlikte orada bulunan herkes secde etti. Ancak Velid b.Mıığire çok ihtiyar olduğu için secde edemedi. Fakat eliyle toprak alarak alnını ona koydu. Bütün müşrikler Resulullah'ın bu sözlerinden memnun oldular ve şöyle dediler: "Biz, Allah'ın, dirilten ve öldüren, yaratan ve rızıklandıran olduğunu biliyorduk. Fakat bu ilahlarımız, Allah katın­da bizim için şefaatçi olacaklardır. Madem ki sen onlara da bir paye verdin, ar­tık biz seninle beraberiz."Akşam olunca Cebrail Resulullah'a geldi. Necm Suresini ona okuta­rak dinledi. Peygamber, Şeytan'in sokuşturduğu bu iki söze ulaşınca Cebrail "Ben bunları sana getirmedim." dedi. Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurdu: "Ben, Allah'a karşı iftirada mı bulundum?" Ben, Allah'ın söyle­mediği bir şeyi mi söyledim?" Bunu üzerine Allah şu âyetleri indirdi:

İsra 73
"Ey Muhammed, müşrikler, sana vahyettiğimizin dışında başka şeyleri bize karşı if­tira etmen için, nerdeyse seni, vahyettiğimiz akkında fitneye düşüreceklerdi. İşte o zaman seni dost edinirlerdi" "Eğer seni, azimli ve sebatlı kılmasaydık, ne­rede ise onlara az da olsa meyledecektin." "Eğer onlara biraz olsun meyletsey-din, dünya ve âhiretih azabını sana kat kat tattırırdık. Sonra kendin için bize kar­şı bir yardımcı da bulamazdin.

Bunun üzerine Resulullah devamlı üzüntülü bir haldeydi (!). Nihayet:

Hacc 52
"Biz senden önce hiçbir Resul ve Nebi gömedik ki, o, âyetleri okuduğu zaman, şeytan kendi arzusuyla ortaya birtakım şüpheler atmış olmasın. Fakat Allah, Seylan'ın soktuğu şüpheleri giderir. Allah, âyetlerini mahfuz ve muhkem kılar. Allah, herşeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir."

ayeti nazil ol­du ve Resulullah üzüntüden kurtuldu ve kendisine Allah Teala tarafinda-dan gönderilen vahye şeytanın herhangi bir şey kalamayacağı bizzat Allah tarafından teminat altına alınmış oldu"

Gördüğünüz gibi Muhammed önce müşriklerle uzlaşır gibi oluyor onları İslam’a davet için o da putlara tapmayı kabul edecek oluyor. Fakat daha sonra bir düşünüp hesap ediyor o da putlara tapsa kim inanacak peygamber olduğuna? Kendisine inananları kaybetmemek için onları bana Şeytan söyletti, diyor. Boldla yazdığım yerler Taberi Tefsiri'nden alıntıdır. Şimdi bir de Kuran'daki ilgili ayetlere bakalım:

Hacc - 52
Senden önce gönderdiğimiz hiçbir resul ve nebi yoktur ki, birşeyi arzuladığı zaman, şeytan onun arzusuna vesvese karıştırmamış olsun. Fakat Allah, şeytanın attığını derhal iptal eder, sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İsra73-75
Onlar, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı uydurman için az kalsın seni ondan şaşırtacaklardı. (Eğer böyle yapabilselerdi) işte o zaman seni dost edinirlerdi. Eğer biz sana sebat vermiş olmasaydık, az kalsın onlara biraz meyledecektin. İşte o zaman sana, hayatın da, ölümün de katmerli acılarını tattırırdık. Sonra bize karşı kendine hiçbir yardımcı bulamazdın.

Bir tanrı düşünün ki, şeytan araya giriyor, muhammedi kandırıyor.... Çok tanrılı inançların devamı gibi. Allah bunu kontrol edemiyor mu. Allah bilmiyor mu?



.

Muhammed'in efsane atı Pegasus mu?

Yunan mitolojisinde kanatlı at tır. Zeus un oğlu ve Herkül ün kardesidir. Doğar doğmaz yeryüzünden ayrılmış ve
tanrıların diyarına uçmuştur. Rengi tamamen beyaz ve uçmasına olanak veren iki büyük kanadı vardır. Uçarken havada kuş
gibi görünür. Zeus ün yıldırımları getirme görevini üstlenmiştir.

Kanatlı at Pegasus'un Türk mitolojisindeki adı Tulpar'dır.
BURAK : Hz.Muhammed'in Miraç gecesi bindiği efsanevi at

(Tulpar, Türk mitolojisindeki (örneğin Tatar mitolojisi) kanatlı atın adıdır. Aynı yaratığın Yunan mitolojisindeki karşılığı Pegasus'tur.)



Tanrı, Muhammed'in Burak'ını,
İbrahim'e de vermişti. İbrahim, Burak'a biner ve bulunduğu yerden 35 günlük mesafedeki mekke'ye bir gecede giderdi.
---------------------

Diyanet İşleri Başkanlığının web sitesinde aşağıdaki açıklama vardır.

"Peygamberimizin Mi'rac'tan önce göğsünün açılması, göreceği olaylar karşısında rahat olması ve kendini kaybetmemesi içindir.

Daha sonra Cebrâil Peygamberimizi "Burak"a bindirerek birlikte Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya geldiler. Manevî bir binit olan Burak'ı Peygamberimiz şöyle tarif ediyor: "Bu, merkepten büyük, katırdan küçük uzun ve beyaz bir hayvandı. Adımını gözünün görebildiği en son noktaya koyardı."

İsrâ sûresinde Mi'rac'ın bu bölümü ile ilgili şöyle buyurulmaktadır:

"Kulu Muhammed'i bir gece Mescid-i Haram'dan' kendisine bir kısım âyetlerimizi göstermek için çevresini mubarek kıldığımız Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı ne yücedir. ''Doğrusu O, işitir ve görür."

http://www.diyanet.gov.tr/yayin/basiliyayin/yweboku.asp?id=677&yid=25&sayfa=18

----------------------------------------

Hızı şimşeği andırdığı, renginin son derece parlak olması sebebiyle Burak ismi verilmiştir.
burak ismi, berk-yildirimdan türetilmistir. ( Pegasus, Zeus ün yıldırımları getirme görevini üslenmesi )

NECM 4. O (bildirdikleri) vahyedilenden başkası değildir.
NECM 5. Çünkü onu güçlü kuvvetli biri (Cebrail) öğretti.
NECM 6. Ve üstün yaratılışlı(melek), doğruldu:
NECM 7. Kendisi en yüksek ufukta iken.
NECM 8. Sonra (Muhammed’e) yaklaştı,(yere doğru)sarktı.
NECM 9. O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu.
NECM 10. Bunun üzerine Allah, kuluna vahyini bildirdi.
NECM 11. (Gözleriyle) gördüğünü kalbi yalanlamadı.
NECM 12. Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız?
NECM 13. Yemin olsun onu, önceden bir defa daha görmüştü,
NECM 14. Sidretü’l-Müntehâ’nın yanında .
NECM 15. Cennetü’l-Me’vâ da onun yanındadır.
NECM 16. Sidre’yi kaplayan kaplamıştı.
NECM 17. Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı.
NECM 18. Yemin olsun o, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını gördü.

İlgili video:
http://video.mynet.com/aksuselcuk/Muhammed-in-Burak-ati-pegasus-mu/524481/



Miraç nasıl oldu?
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Allah ın daveti üzerine Cebrail rehberliğinde Hz. Muhammed Mescid-i Haramdan Mescid-i
Aksâ'ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzura yükselmesidir.
Hz. Muhammed Mescid-i Haramdan (Mekke'den), Mescid-i Aksâ'ya (Kudüs'e) ata benzer beyaz bir Cennet bineği olan Burak
ile geldi.
Kudüs'e gelmeden yol üzerinde Hz. Musa'nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, daha sonra Mescid-i
Aksâ'ya geldi. Orada bütün peygamberler kendisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Hz. Muhammedin burada peygamberlere
iki rekat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
Bir rivayette Hz. İsa'nın doğduğu yere uğradı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bugün Kubbetü's-Sahra'nın bulunduğu
yerden Muallak Taşının üzerinden Miraça yükseldi.
Semanın bütün tabakalarına uğradı. Sırasıyla yedi sema tabakalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf,
Hz. İdris, Hz. Harun, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygamberlerle görüştü, Onlar kendisine “Hoş geldin” dediler, tebrik
ettiler.
Bundan Sonra Hz. Cebrail ile birlikte imkân ile sınıra geldiler. Hz. Muhammed orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan
(Nil, Fırat) dört nehir gördü. Sonra hergün yetmiş meleğin ziyaret ettiği Beytü'l-Ma'mur'u ziyaret etti.
Hz. Cebrail'in buradan öteye gitmesi mümkün değildi. Hz. Muhammed bundan sonra Refref adında bir vasıta ile zaman ve
mekândan uzakta olan Allah la görüştü..




Zeus, eski Yunan mitolojisinde tanrıların kralı, en güçlü ve önemli tanrıdır.

Gökyüzünün, şimşek ve gökgürültülerinin tanrısıdır. Çoğu zaman elinde bir şimşek ile resmedilmiştir. Bereket ile özdeşleşmiştir, yağmur ondan beklenir. Titan Kronus'un ve eşi Rheia'nın oğludur.
Tanrıça Hera'nın kocasıdır. Simgesi şimşeğin yanında boğa, kartal ve meşe ağacıdır. Aynı zamanda tanrıların kralı olduğu için taht ve asa ile de sık sık betimlenir.

4 Aralık 2009 Cuma

Müt'a nikahı

Nisa 24
Savaş esiri olarak sahip olduğunuz cariyeleriniz hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikahlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

İslam'ın ilk yıllarında, özellikle harp zamanlarında, uzun zaman kadınlardan uzak kalan as­kerler için muta nikahına izin verilmiştir. Hayber Savaşı'na kadar mübah olan bu nikah haram kılınmıştır.

Muta nikahında erkek ve kadın belirli bir süre ve ücret karşılığında anlaşırlar. Bu evliliğin süresi en az bir cinsel birleşme kadar, en çok 99 sene olabir.

Nisa 3
Eğer, velisi olduğunuz yetim kızlar ile evlenip onlar hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, onları değil, size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz cariyeler, ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.

Nisa 4. Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da afiyetle yiyin.

Ahzâb 50
Mehirlerini verdiğin eşlerini, Allah'ın sana ganimet olarak verdiği (köle kadınları) cariyeleri, seninle beraber hicret eden amcanın kızlarını, halalarının kızlarını, dayının kızlarını, teyzelerinin kızlarını ve Peygamber nikahlanmayı dilediği takdirde müminlerden ayrı, sırf sana mahsus olmak üzere kendisinin mehrini Peygambere hibe eden mümin kadını almanı helal kılmışızdır. Bir zorluğa uğramaman için; müminlerin eşleri ve cariyeleri hakkında onların üzerine neyi farz kılmış olduğumuzu bildirmiştik. Allah bağışlayandır, merhamet edendir.

Kuran’da ise, ganimet olarak elde edilen kadınların, o kadını esir edenler tarafından istenildiği gibi kullanılmaları Allah tarafından onaylanmaktadır.
Allah yücedir, Allah kullarını esirger, korur… Allah merhametlidir.. Kuran bu ifadelerle doludur.. Ancak, o masum kızlar Allah’ın kulları değilmidir ki Allah bu hiç suçu olmayan masum kızları mal gibi ona buna verir ve helal eder..?

.

2 Aralık 2009 Çarşamba

7.yy Arap Duası

Tebbet Duası

Tebbet, "kurusun" manasına bedduadır. Ebu Leheb hakkında inmiştir. Mekke'de inmiştir, 5 (beş) âyettir. Bir rivayete göre Şuarâ sûresinin 124. âyeti gereğince Muhammed'e yakın akrabasını çağırarak, onları İslâm'a dâvet etmişti. Amcası Ebû Leheb aşağıdaki çirkin sözleri sarfetmiş,

"Bizi bunun için mi çağırdın?"

demişti. Bunun üzerine bu sûre indi.)

----------
Hz. Muhammed en yakın akrabalarını İslam'a davet etti. Bir gün Safa tepesine çıkarak, Mekkelilere seslendi. Halk O'nun etrafında toplandı. Peygamber "Şu dağın arkasında size saldırmaya gelen düşman süvarileri vardır desem, inanır mısınız?" diye sorunca, toplananlar: "Evet inanırız. Çünkü şimdiye kadar senden yalan duymadık" cevabını verirler. O zaman Hz. Muhammed onlara, ahiretin şiddetli azabından bahsetmiş ve onları İslâm'a, iman'a davet etmişti. O anda topluluğun içinde bulunan Ebu Leheb ağzını bozmuş ve Peygamber'e;

"Yazıklar olsun sana! Bizi bunun için mi topladın?" diyerek, orada bulunanları dağıtmıştı.
-----------

Müslüman kişinin namazda okuduğu duanın anlamı

Ebu Leheb'in iki eli kurusun! Kurudu da.
Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi.
O, alevli bir ateşte yanacak.
Odun taşıyıcı olarak karısı da ateşe girecek.
Ve boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip olduğu halde.


İşte bilmeyen musluman kişinin namazda okuduğu duanın anlamı.


“Din sıradan insanlar için gerçek, aydınlar için yalan, iktidarlar içinse kullanışlıdır.”
Seneca
.

TAHRİM SURESİ

Ey Peygamber, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek, Allah'ın sana helal kıldıklarını niçin haram kılıyorsun? Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir. (Tahrim Suresi, 1)

Allah, yeminlerinizin (keffaretle) çözülmesini size farz (veya meşru) kıldı. Allah, sizin mevlanız (sahibiniz, yardımcınız)dır. O, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. (Tahrim Suresi, 2)

Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu açığa vurunca, O da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. Sonunda haberi verince (eşi) demişti ki: "Bunu sana kim haber verdi?" O da: "Bana bilen, (herşeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi" demişti. (Tahrim Suresi, 3)

Eğer sizler (Peygamberin iki eşi) Allah'a tevbe ederseniz (ne güzel); çünkü kalpleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlasıdır; Cibril ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler. (Tahrim Suresi, 4)
Belki onun Rabbi, -eğer o sizi boşayacak olursa- ona yerinize sizlerden daha hayırlı Müslüman, mü'min, gönülden itaat eden, tevbe eden, ibadet eden, oruç tutan dul ve bakire eşler' verir. (Tahrim Suresi, 5)

Aslında bu Tahrim suresi üzerine yorum yapmaya bile gerek yok. Durumun tam bir kepazelik olduğu sadece surenin ilk beş ayetini okuyunca ortaya çıkıyor. Muhammed karılarıyla bir anlaşmazlık yaşıyor ve karılarıyla yaşadığı bu anlaşmazlık sonucu hoop hemen gökten ayet iniyor ve Allah melekleriyle ve Müminlerle beraber Muhammed’in arkasında olduğunu söylüyor ve o sizi boşarsa ben ona avrat da bulurum, diyor. Koskoca Allah’ın başka işi kalmadı Muhammed’in karılarını azarlıyor hem de sizi boşarsa ben ona başka karı veririm diyor.

Peki nedir mesele bu ayetlerin iniş sebebi nedir? İki rivayet vardır biriyle ilgili olarak Elmalılı tefsirinde şunu diyor:
“Hz. Peygamber'in hanımlarından birinin yanında bir bal şerbeti içmiş olmasından dolayı diğer hanımların söz birliği ederek, magafir (kötü kokulu bir ağaç zamkı) kokuyor diye latife yapmaları üzerine peygamber'in bir daha bal şerbeti içmemeye yemin etmiş olmasıdır.Buhari'de Hz. Aişe'den rivayet edilen şu hadis vardır :

Resulullah Zeyneb'in yanında bal şerbeti içer ve onun odasında daha fazla dururdu. Ben ve Hafsa, peygamber hangimize gelirse "Magafir mi yedin ? Senden magafir kokusu alıyorum" diyelim diye konuştuk. Bunun üzerine Hz. Peygamber buyurdu ki "Hayır Zeyneb'in yanında bal şerbeti içmiştim, öyle ise daha da içmem, işte yemin ettim. "Bunu kimseye söyleme”

Bunun üzerine o denli bir anlaşmazlık çıksın da Muhammed karılarını boşamakla tehdit etsin de ayet insin Allah ve melekleri Muhammed’in arkasında vs. desin. Hadi canım, çok inandırıcı(!) Fakat bir rivayet daha var. Kimi kaynaklarda bu da geçer, her ne kadar Müslümanlar bu ikinci inanmak istemeseler de asıl neden işte budur, Muhammed’in bir düzine karısı var her gün biriyle yatıyor. Bir gün sıra Ömer’in kızı Hafsa’dayken Muhammed Hafsa’yı evde bulamıyor ve burada ben susuyorum bir İslam alimi konuşuyor, bakalım Taberi ne diyor:

“Gün, Muhammed'in hanımlarından Hafsa'nın günüydü. O gün Muhammed, kalkıp Hafsa'nın evine gider. Ama Hafsa'yı evde bulamaz. Tam o sırada, bir zamanlar, Mısır Mukavkısı'nın kendisine armağan ettiği cariyelerden Mariya çıkagelir. Muhammed, cariyeyi Hafsa'nın yatağına atar ve işini görmeye başlar. Muhammed'in, cariyesiyle yatması doğaldır. Kur'an da, hanımlarının dışında cariyeleriyle de yatmasına olanak verilmiştir. (Bkz. Ahzab Suresi, ayet: 50, 52.) Ne var ki cariyeyle özgür (hurre) olan bir kadının, üstelik Ömer kızının, Hafsa'nın yatağında beraber olmaktadır . İşte bu olağan değildir. Terslik bu ya, o sırada, Hafsa da çıkagelmiştir. Muhammed'in Mariya ile ilişkisini görünce büyük tepki gösterir: - "Tann Elçisi! Sen beni kötü duruma düşürdün, aşağıladın. Öyle birşey yaptın ki, benzerini hiçbir karına yapmadın! Benim günümde, benim sıramda ve benim yatağımda bir cariyeyi yatırıp yapıyorsun!"

Sonra Muhammed'le Hafsa arasında şu konuşma geçer: - "Hafsa! Marya'yı kendime haram etsem de ona bir daha yaklaşmasam; bundan hoşnut olur musun? - Evet!

Muhammed: "Vallahi Billahi Mariya ile bir daha yatmayacağım!"
Muhammed hemen ant içmiştir. - Hafsa! Aramızda kalsın, bunu sakın kimseye söyleme, olmaz mı? - Tamam! Ne var ki, Hafsa bu durumu Aişe'ye anlatır. (Bkz. Taberi, Camiu'l-Beyân, 28/102.)

Muhammed bir süre sonra karılarının tavırlarındaki değişiklik nedeniyle Hafsa’nın bunu Ayşe’ye anlattığını anlar. Bunun üzerine de karılarını tehdit eder. Olay bu kadar basit. Bugün bir milyardan fazla insanın iman ettiği bir dinin kutsal(!) kitabındaki şu kepazeliğe bakın. Karısını aldatan Muhammed ama azarlanan ayıplanan Muhammed değil de Muhammed’in karıları. İnsanın cinsel hayatını bile böyle herkese okunan bir kitapta söz konusu etmesi için bilmiyorum ne olması lazım. Ah benim Müslüman kardeşlerim ah, ne var biraz şu Kuran’ın Türkçesini okusanız…


kaynak: http://kloroben.blogspot.com/
İSLAM'A GÖRE TEVRAT VE İNCİL DEĞİŞTİRİLDİ Mİ?

Şayet bir insan Müslüman ise "Tevrat ve İncil tahrif edildi, değiştirildi." diyemez. Tevrat ve incil değiştirildi, diyen Kuran'ı inkar etmiş olur. Oysa bir Müslüman Kuran'ın tek bir ayetini bile reddetmemeli. Bunu ben mi uyduryorum? Hayır, bunu Kuran diyor:

"...Şimdi siz Kitap'ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? İçinizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezillikten başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise böyleleri azabın en şiddetlisine itilir. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir." (BAKARA SURESİ: 85)

Şimdi gelelim Kuran'a göre İncil ve Tevrat'ın tahrif edilip edilmediğine. Bir kere İncil ve Tevrat şayet tahrif edilse değiştirilse idi bu Kuran'da yazmaz mıydı? Yazardı elbette ama böyle bir bilgi Kuran'da var mı? Yok! Pekiyi İncil ve Tevrat'ın Allah kelamı olduğunu söyleyen ve onları Kuran'la eşdeğer gören ayetler var mı? Var! Şu halde bir Müslüman'ın İncil ve Tevrat değiştirilmiştir demesi küfre düşmesidir. Ve bu iddiada bulunanlar "azabın en şiddetlisine" itilecektir. Fazla uzatmayalım gelsin kanıtlar:

"O, sana Kitap'ı, önündekileri tasdikleyici olarak hak bir yoldan indirdi. Tevrat'ı ve İncil'i de indirmişti." (ALİ İMRAN SURESİ : 3 )

İşte Al'i imran suresi ayet üç ortada. Kuran'a göre Allah Kuran'ı Tevrat ve İncil'i tasdikleyici olarak indirmiş. Buyrunuz işte sure işte ayet bitti mi? Hayır! Devam edelim...

İsa'nın şöyle dediği de Kuran'da yazar:

"Tevrat'tan önümde bulunanı doğrulayıcıyım. Size haram kılınmış olanın bir kısmını size helal yapacağım. Rabbinizden bir mucize getirdim size. Artık Allah'tan sakının ve bana itaat edin!" (ALİ İMRAN SURESİ : 50)

"Ardından o peygamberlerin izleri üzere Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Tevrat'tan yanında bulunanı doğruluyordu. Ona İncil'i verdik. Hidayet ve ışık vardı onda. Tevrat'tan yanında olanı tasdikleyici idi. Doğruya ve güzele kılavuzdu, takvaya sarılanlara bir öğüt." (MAİDE SURESİ : 46)

Allah Tevrat değiştirildiği bozulduğu ya da tahrif edildiği için İncil'i indirmemiş. Neden İncil'i indirmiş? Tevrat'ı doğrulayıcı olarak indirmiş. Devam edelim...

De ki: "Biz Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere iman ettik. Onlardan hiçbiri arasında ayrılık gözetmeyiz. Ve biz O'na teslim olmuşlarız." (ALİ İMRAN SURESİ : 84)

Muhammed'e İncil ve Tevrat'a da iman ettiği söyletiliyor. İşte ayet ortada. Devam edelim...


Tevrat indirilmeden önce İsrail'in kendi nefsine haram kıldığı şeyler dışında tüm yiyecekler İsrailoğullarına helaldi. Onlara de ki: "Tevrat'ı ortaya getirin; doğru sözlü iseniz onu okuyun." (ALİ İMRAN SURESİ : 93)

Kuran'da Tevrat'ın hakemliğine başvurulması öğütleniyor. Hiç Tevrat değiştirilmiş olsa Allah bunu söyler mi? Devam edelim...

"Biz indirdik Tevrat'ı, biz. İyiye ve güzele kılavuz var onda, ışık var..." (MAİDE SURESİ : 44 )

Bilmem bu ayet için bir şey demeye gerek var mı.

De ki: "Ey Ehlikitap! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni tam uygulamadıkça hiçbir şey değilsiniz." Rabbinden sana indirilen, onlardan birçoğunun küfür ve azlığını elbette artıracaktır. Küfre batan topluluk için tasalanma artık. (MAİDE SURESİ : 68)

Hiç Tevrat ve İncil değiştirilmiş olsa bu ayet olur muydu?

"Sırtlarına Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kutsal kitap parçaları taşıyan eşeğin durumuna benzer. Allah'ın ayetlerini yalanlayan topluluğun vücut verdiği örnek ne kötüdür! Allah, zulme sapmış bir topluluğu doğruya ve güzele ulaştırmaz." (CUMA SURESİ : 5)

"İncil bağlıları Allah'ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapıkların ta kendileridir." (MAİDE SURESİ : 47 )

Pekiyi neden İncil ve Tevrat'ın tahrif edildiği iddia edilir? Çünkü Bu üç din arasında çelişkiler vardır. Örneğin Hıristiyanlıkta şarap günah değildir, domuz eti yenilebilir vs. İşte bu çelişkiyi örtbas etmek için bazı Müslümanlar Tevrat ve İncil'in tahrif edildiğini iddia eder ve anında dinden çıkarlar.

kaynak: http://kloroben.blogspot.com/