18 Aralık 2009 Cuma

Antik kentlerin en önemli kültür yapıları kuşkusuz tiyatrolarıdır. Hemen her antik kentin büyük ya da küçük bir tiyatroya sahip olması, antik çağlardaki kültür düzeyinin yüksekliğini göz önüne serer. Antik tiyatrolar bir seferde en az bin, en fazla kırk bin seyirci alabiliyordu. Bu kadar fazla izleyiciye ulaşmak bugün bile nadir rastlanılan kültürel faaliyetler olarak kabul edilirken, antikçağda olağandı. Bugün Türkiye’de 150’ye yakın antik tiyatro vardır. Bir kısmı da toprak altında çıkarılmayı bekliyor.

Küçük şehir devletlerinin varlığıyla gelişen tiyatrolar, insanların kültürel gelişiminin sağlandığı mekanlardı. Bir şehrin en önemli yapıları arasında belirgin şekilde yer alırlardı.

Güçlenen Roma imparatorluğu şehir devletlerinin sonunu getirdiği gibi toplumun yaşam anlayışının da değişmesine neden oldu. Tiyatrolar, imparatorluk yönetiminin izlediği "toplumu uyutma politikası" nedeniyle kralın elinde bulunan bir kontrol mekanizması oldu.
Büyük bir imparatorluk ancak tek tip düşünen, kontrol edilen bir halk ile mümkün olabilirdi. İmparatorluğun geniş coğrafyasındaki şehirlerde farklı düşüncelerin yer alacağı ve kimin kontrolünde olduğu belli olmayan tiyatrolar ile kontrol edilemezdi.


Bu ancak tek tip düşündüren, kutsal bir kitap ile mümkün olabilirdi. Konstantin M.S 325 yılında İznik Konsili ile İmparatorluk Hristiyanlığa geçiş yaptı. Amaç, Kiliseler yardımıyla merkezi bir kontrol mekanizması oluşturmaktı.

Zaman artık tek tanrılı inanç zamanıydı.


İnsanları kontrol etmek, kültürel gelişimini sağlamak için;
tiyatro yapan insanlar ibadet eden insanlar



Helenistik Dönem'den Erken Hıristiyanlık Dönem'e kadar antik kentlerin en önemli yapıları olan tiyatrolar, yaklaşık 1500 yıldır eski görkemini yitirdi.
Bunun nedeni, yeni bir dinin ortaya çıkmasıydı. Tek tanrılı yeni dinin ilk inananları, Roma Dönemi'nde yöneticiler tarafından şiddetin kaynağı haline getirilen bu yapılardaki vahşi gösterilere acımasızca malzeme oluyordu. Sonuçta, yüzyıllarca çekilen zulüm ve acıların simgesi haline gelen anıtsal yapılara nefret duyan halk onları terk etti, lanetledi ve bazen de tahrip etti. İlk zamanlarda insanların izlemek için akın ettiği, sanatın ve özgür düşüncenin icra edildiği bu mekanlar cazibesini yitirdi. MS 5. yüzyıldan itibaren yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı, MS 7. yüzyılda ise tamamen terk edildi.


Değişmeyen öğretiler ve değişmeyen hoca yukarda durur. Kostümü kutsaldır. Kul kişi yalnızca dinler, iman eder, hocanın işine ve arkasındaki dini lidere, Allah’ın işine karışılmaz. Toplumsal değişim Allah’ın işi ve ayetlerle sabitlenmiştir.



Amaç insanlığın eğitimi ise Tiyatro da bunun için bir araçtır. Seyirci daha kutsal, yukardadır. Ezik değildir. Kendine sunulana göre sevinir üzülür. İnsan istediğine, sevdiğine değer verir, alkışlar.
Alkışlanmak için sahne değişkendir, kılıktan kılığa girer, biri gider biri gelir. Merkezi bir yere bağlı değildir. Alkışladıkça toplum değişir.



Kuralı koyan toplumu istediğine alkışlatır...Alkışlanan şeyler toplumun değerleri olur


Bir yanda bunlar yaşanır, hristiyanlık yayılırken Kureyş kabilesinin ve bölge halkının kutsal kenti Mekke, Hristiyanlar ve Yahudiler tarafından kuşatma altındaydı. Belki yüz yıl daha dayanıp putperest kalabilirlerdi. Mekkenin yönetimi bu zaman zarfında kureyş kabilesinin elinde olacaktı. Yada beğeniyle baktıkları tek tanrılı bir dine geçiş yapacaklardı. O güne kadar bir dini merkez olan Mekke ikinci plana itilerek, bu iki dinden birine geçmekle merkez olma özelliğini kaybedecekti.

Bu yöntemler çare olamazdı. Zaman kısıtlıydı. Bir peygamber arayışına girişildi. Mısır kralı, Şam valisi ve yahudiler bile bir peygamber geleceğinden haberdardı.

Peki, Yeni bir peygamber geleceğini nereden biliyorlardı?

Mekke arapları gibi civar coğrafyalarda da peygamber arayışı vardı. Peygamberlik formülleri tutmadığı için adları sahte peygambere çıkmıştı.

Mısır kralının dediği gibi “ bir peygamber geleceğini biliyordum ama Şam şehrinden çıkacağını sanıyordum “ ifadesinden anlaşılacağı gibi çekişme, kırılmanın yaşandığı yer Şam şehriydi, peygamberin Şam'dan çıkma olasılığı daha yüksekti.

Konstantin, küllenmiş Hristiyanlığı alevlendirmesiyle İslamın tetiklenmesi sağlanmıştı artık.

Müslümanların eski ilahları Allah’ın yardımlarıyla bölgenin hakimi Kureyş kabilesinden bir peygamber gelerek tek tanrılı İslam dinini yayacaktı. Yeni dinin savunucusu bir kuvvetin temsilcisi olurken eski dinin savunuculuğu ve gücü başka bir kabileye veya düşünceye bırakılmamalıydı. Yeni dine geçene kadar güç kontrol edilmeliydi. Kabileden kimse mümkünse ölmemeliydi.


Mekke'de durum, bu yeni dinin alt yapısı ve öğretileri için hazır değildi. Her şey akışına bırakıldı. Öyle ki o zamanda indiği farzedilen ayetler bile yenileriyle değiştirildi. Bir ayet ile diğer ayet arasında uçurum farklar meydana geldi. Kuran’ı bir anda indirmek yerine peygamberin içine sindire sindire ayetler indirildi. Yaşanılan çağın en önde bilimsel verileri yerine üstü kapalı ifadeler kullanıldı.
Bu dar ifadelerin açılımları, sonraki dönem din adamlarının yorumlarına bırakıldı.
İslam zamanla parçalara bölünmek durumunda kaldı.


Artık dinlerin güç kaybettiği, insanların aydınlanmaya başladığı bir çağdayız. Her geçen gün dinler can çekişiyor.

- Bir devrimi daha önce yapan toplumların yol alması misali,
- Neden Fransız ihtilalinin bir benzerini biz yapamadık onlardan daha önce?
- Osmanlı İmparatorluğu daha önce gelişmeleri görüp dönüşümü çok hızlı yapsaydı ne olurdu?
- Sovyet Rusya dağılmaya direnseydi, şimdiden daha iyi bir yerde mi olurdu?
- Müslüman'ın Allah'ı neden Mekke'yi bu kadar geç ziyaret etti?
- Eğer son din İslam'sa, Müslümanlar arasındaki bu fark niye? Müslüman kişinin dostu Taliban mı, yoksa ateist biri mi? Hangisine daha yakın?
- Yüz yıl önce sıkı sıkıya sahip çıktığımız değerlerimiz yaşıyor mu şimdi?
- Tarih boyunca olduğu gibi bundan sonra da dinler çıkacaksa dünyayı biçimlendiren, biz neresinde olacağız bu inancın?

Sorun değişimse bugünden yapmalı.


Bence;
Son din İslamdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder